İslam Düşüncesinde İlahilik - Beşerilik
%15indirim
186,88 TL
158,84 TL
21,18 TL den başlayan taksitlerle!!
İslam düşüncesi “ed-dîn” olan İslâm’ın inzalıyla müslüman aklın vahiy ekseninde ortaya koyduğu bütün düşünce müktesebatını ifade eder. Müslüman olmayan aklın İslam’a dair düşünce müktesebatı ise “asl” makamında değil “fer’” makamındadır. Bundan dolayı müslüman olmayan/beşerî aklın geliştirdiği bilgi müktesebatı İslam düşüncesini ifade etmede otonom nitelikte bir bilgi olarak ele alınamaz. İnsanın idrakı tek bir eylem olduğundan teorik olarak epistemolojik çoğulculuğa yer yoktur. Âlem tek olduğu gibi, ilim de tektir. Vahiy/nebevî bilgide; aklî ve naklî bilgi çeşitleri tek bir bilginin ana unsurları olarak bir aradadır. Bu bilgi çeşitleri birbirinin alternatifi, müteradifi ya da zıddı değildir.
İnsan dil ve mantık aracılığıyla varlıkla ilişkisini kurar. Mantık ferdi bir realite iken dil hem ferdi hem sosyal bir realitedir. Dil bir yandan gerçeklikle diğer yandan bilinçle ilişkilidir. Dil bir toplumda ne denli ortak anlam dünyasına sahip olursa, o ölçüde doğru iletişimi sağlar. Bilgide ve buna bağlı olarak ontolojide ortaya çıkan ilâhîlik-beşerîlik ayrışması, dil ile mantık arasında olması gereken dengenin kurulamamasına bağlı olarak ortaya çıkan bir problemdir. Vahiy yoluyla gönderilen bilgiyi sadece lügavî çerçevede ele almak doğru olmadığı gibi, sadece mantık ekseninde ele almak da en az ilki kadar mahzurludur. Bu bilgiyi sadece “mantık” ekseninde ele almak vahyî bilgiyi felsefileştirirken, sadece dil ekseninde ele almak da sosyal bilim eksenine kaydırır. Bu açıdan İslâm’ın tebliğinde vahyin/Kur’an’ın cahiliye Arapçasında yaptığı anlam dönüşümü/inşâsı stratejik önemde bir konudur. Tarihî süreç sosyal hareketliliğe bağlı olarak dilsel/kavramsal çeşitliliği ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede, “dil” ortaya çıkan problemleri çözerken, belli ölçüde bazı problemlerin ortaya çıkmasına da yol açmıştır. Kur’ân’ın i’caz dili bu problemleri ortadan kaldırmanın yolunu ortaya koymuştur. Vahiy dili olmadan dildeki bu döngünün kırılması mümkün değildir. Tarih boyunca ortaya çıkan tahrif/tebdil hareketleri dilin bu döngüsüne dayanmaktadır. Kelâm düaliteyi imâ edecek biçimde ilâhî-beşerî bilgi ayrımını kabul etmez. Bu ayrımı sadece vesâil çerçevesinde pedagojik amaca matufen kabul edebilir. Kelâm epistemolojik/ontolojik çeşitliliği hiyerarşik bütünlük içinde ele alır.
Muhkem ayetlerle müteşabih ayetlerin ilişkisine bağlı olarak ortaya çıkan te’vil sistemi İslam düşüncesinde bilgi üretme/oluşturma mekanizmasıdır. Te’vilî bilginin “asl”dan/bağlamından koparılarak müstakil bir bilgi çeşidi olarak görülmesi önemli bir problemdir. Asl’a dayanan tevilî bilgi müktesebatı vahiy yoluyla gelen bilgiyle/“merkezî bilgi” ile bütünleşmeyi ifade ederken, asldan tecrid edilmiş tevilî bilgi asl/asıl bilgiden uzaklaşmayı/ayrışmayı ve epistemolojik parçalanmayı ifade eder. Bilgi disiplinlerinin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu disiplinler arasında iç epistemolojik bağlantıların görülmesi/kurulması gerekmektedir. Bu sayede bilgi disiplinleri arasında ayrışma yerine uyumlaşma ve bütünleşme sağlanabilir! Kelâm; amacı, bilgi kaynakları, metodu ve tarihî tecrübesi gereği te’vil sistemiyle başta sosyal bilimler olmak üzere bütün bilgi disiplinlerinin epistemolojik dayanaklarını tahlil edebilme ve buradan hareketle bilgide bütünlük/tamlık sağlayabilme imkânına sahiptir.
İnsan dil ve mantık aracılığıyla varlıkla ilişkisini kurar. Mantık ferdi bir realite iken dil hem ferdi hem sosyal bir realitedir. Dil bir yandan gerçeklikle diğer yandan bilinçle ilişkilidir. Dil bir toplumda ne denli ortak anlam dünyasına sahip olursa, o ölçüde doğru iletişimi sağlar. Bilgide ve buna bağlı olarak ontolojide ortaya çıkan ilâhîlik-beşerîlik ayrışması, dil ile mantık arasında olması gereken dengenin kurulamamasına bağlı olarak ortaya çıkan bir problemdir. Vahiy yoluyla gönderilen bilgiyi sadece lügavî çerçevede ele almak doğru olmadığı gibi, sadece mantık ekseninde ele almak da en az ilki kadar mahzurludur. Bu bilgiyi sadece “mantık” ekseninde ele almak vahyî bilgiyi felsefileştirirken, sadece dil ekseninde ele almak da sosyal bilim eksenine kaydırır. Bu açıdan İslâm’ın tebliğinde vahyin/Kur’an’ın cahiliye Arapçasında yaptığı anlam dönüşümü/inşâsı stratejik önemde bir konudur. Tarihî süreç sosyal hareketliliğe bağlı olarak dilsel/kavramsal çeşitliliği ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede, “dil” ortaya çıkan problemleri çözerken, belli ölçüde bazı problemlerin ortaya çıkmasına da yol açmıştır. Kur’ân’ın i’caz dili bu problemleri ortadan kaldırmanın yolunu ortaya koymuştur. Vahiy dili olmadan dildeki bu döngünün kırılması mümkün değildir. Tarih boyunca ortaya çıkan tahrif/tebdil hareketleri dilin bu döngüsüne dayanmaktadır. Kelâm düaliteyi imâ edecek biçimde ilâhî-beşerî bilgi ayrımını kabul etmez. Bu ayrımı sadece vesâil çerçevesinde pedagojik amaca matufen kabul edebilir. Kelâm epistemolojik/ontolojik çeşitliliği hiyerarşik bütünlük içinde ele alır.
Muhkem ayetlerle müteşabih ayetlerin ilişkisine bağlı olarak ortaya çıkan te’vil sistemi İslam düşüncesinde bilgi üretme/oluşturma mekanizmasıdır. Te’vilî bilginin “asl”dan/bağlamından koparılarak müstakil bir bilgi çeşidi olarak görülmesi önemli bir problemdir. Asl’a dayanan tevilî bilgi müktesebatı vahiy yoluyla gelen bilgiyle/“merkezî bilgi” ile bütünleşmeyi ifade ederken, asldan tecrid edilmiş tevilî bilgi asl/asıl bilgiden uzaklaşmayı/ayrışmayı ve epistemolojik parçalanmayı ifade eder. Bilgi disiplinlerinin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu disiplinler arasında iç epistemolojik bağlantıların görülmesi/kurulması gerekmektedir. Bu sayede bilgi disiplinleri arasında ayrışma yerine uyumlaşma ve bütünleşme sağlanabilir! Kelâm; amacı, bilgi kaynakları, metodu ve tarihî tecrübesi gereği te’vil sistemiyle başta sosyal bilimler olmak üzere bütün bilgi disiplinlerinin epistemolojik dayanaklarını tahlil edebilme ve buradan hareketle bilgide bütünlük/tamlık sağlayabilme imkânına sahiptir.
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!